“Necip Fazıl, davasını estetik bir zarf içinde takdim edebilen bir sanatkâr.”

Konuşan: İbrahim Bilal Durak (İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi)

Yirminci yüzyıl Türk edebiyatının en önemli isimlerinden, fikir ve dava adamı Necip Fazıl Kısakürek’le yaklaşık yetmiş yıldır ilgilenen, öğrencilerine onunla ilgili tezler yaptırarak Necip Fazıl’a ve eserlerine dair akademik çalışmaların öncüsü olan Prof. Dr. Orhan Okay’ın Necip Fazıl: Sıcak Yarada Kezzap isimli kitabı geçtiğimiz aylarda Dergâh Yayınları’ndan çıktı. Bu vesile ile Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyemiz Prof. Dr. Orhan Okay’la, hem kitabını konuştuğumuz hem de Necip Fazıl ve Türk edebiyatı öğrencilerine tavsiyelerini sorduğumuz bir söyleşi gerçekleştirdik.

Yakın zamanda Necip Fazıl: Sıcak Yarada Kezzap isimli kitabınız okuyucularla buluştu. Necip Fazıl’a dair yeni bir çalışmaya neden ihtiyaç duydunuz? Esere niçin Sıcak Yarada Kezzap ismini seçtiniz?

Aslında pek de yeni bir çalışma değil. Daha önce çıkmış bir Necip Fazıl kitabım var. Bir de Kendi Sesinin Yankısı başlıklı bir çeşit değerlendirme ve antoloji kitabım. Bunları birleştirerek, ayıklayarak, yeni yazılarımı ve bazı mülakatlarımı ekleyerek bu kitap oluştu. Kitabıma Necip Fazıl’ın kendi sözüyle kendisini en iyi ifade eden bir başlık koymak istedim. Biliyorsunuz, “Bir fikir ki sıcak yarada kezzap” mısraı onun “Çile” şiirinde geçer. Tabiatla ilgili bir iki gençlik şiiri dışında hemen bütün şiirlerine hâkim olan duygu, patetik diyebileceğimiz bir temanın etrafında döner. Ölüm, Korku, Ukde, Hafakan… Kaldı ki farklı başlıklar altındakiler de acının şiirleridir: Ölünün Odası, Çan Sesi, Ölüler, Cinler, Ayak Sesleri, Gece Yarısı, Vehim, Azap. Bütün şiirlerinde geçen bu cins kelimelerin tam bir dökümü yapılırsa bu özelliği daha da belirli olur. Bu yüzden sıcak yara ve kezzap imajlarının ona uygun bir kıyafet olacağını düşündüm.

Necip Fazıl önemli bir şair olmakla beraber geniş kitlelerce daha çok dava ve fikir adamlığı, İslamcı düşüncesiyle tanınıyor. Bu durum, onun sanatını keşfetmeyi zorlaştırmakta mıdır?

Geniş kitlelerin tanıdığı bir Necip Fazıl da vardır ve gerçektir. Bu biraz da kendisinin bir tarihten sonra böyle görünmesini istemesinden doğmuştur. Ama bana kalırsa onun, benzeri dava ve fikir adamlarından farklı tarafı yine şairliğidir. Davasını da estetik bir zarf içinde takdim etmesini bilen bir sanatkârdır. Geniş kitleler farkında olmadan bu etkiyi alırlar. Ama dediğiniz doğrudur, genel olarak Necip Fazıl’ın sanatı hakkındaki değerlendirmeler dava adamının gölgesinde kalmıştır.

Eserinizde çeşitli disiplinlerdeki araştırmacıların Necip Fazıl üzerine çalışmalar yapması gerektiğini hatırlatıyorsunuz. Sizce Türkiye’de Necip Fazıl üzerine yapılmış çalışmalar hangi seviyededir?

Necip Fazıl, Türk kamuoyunda ve aydın çevrelerde ilgiyi kaybetmemiş ve hakkında pek çok araştırma, yorum yapılmış talihli sanatkârlarımızdan biridir. Ben yine de bütünün görülmediği üzerinde duruyorum. Olanla yetiniliyor, yani Necip Fazıl’ın kendi seçtikleriyle. Şiirlerinin, nesir yazılarının hepsinin kronolojik olarak elimizde olması lazım. Bir de çeşitli dönemlerde kendisi hakkında gazete ve dergilerde kalmış tenkit ve polemiklerin de bilinmesi gerekir. Bunlar yapılmadan hep eksik bir şey kalır. Yanlış değer yargıları verilir.

Necip Fazıl’ın hayatının büyük kısmına, Büyük Doğu’nun tamamına yetişmiş biri olarak Türkiye’de Necip Fazıl ve Büyük Doğu hakkındaki telakkilerde ne gibi değişmeler ve gelişmeler olmuştur?

Onun şairlik ve tiyatro yazarlığı şöhretinin zirvede olduğu yıllarda çocuktum. Bu dönemini daha sonraki okumalarımla tanıdım. Büyük Doğu değil, fakat “Kaldırımlar” şairi Bir Adam Yaratmak yazarı ve Ağaç yayıncısı olarak Ankara ve İstanbul sanat ve yayın çevrelerinin itibar gösterdiği bir sanatkâr. Az çok ilgi duyduğum, okuduğum 1940’lı yıllarda bunlara bir de gazetelerdeki köşe yazıları eklendi. Büyük Doğu macerası ise farklı bir dönemin başlangıcı olur. 1943’te çıkan ilk yayını takip edemedimse de farkındaydım. O yıllardaki savaş haberleri ve yorumları yapan bol resimli dergilere benziyordu. Ama mesela “Nefs Muhasebesi” diye bir anket açmıştı ki bunda farklı bir çığır açacağının belirtileri bulunuyordu. Bundan sonraki Büyük Doğu’ların her çıkışında, her siyasi ve dinî hamlesinde Necip Fazıl imajı da farklılaşmaya başladı.

Necip Fazıl’ın vefatından sonra yayımlananlarla beraber 150 kadar kitabı bulunmakta. Genç okurlara Necip Fazıl’ı okumaya onun hangi kitaplarından başlamalarını önerirsiniz?

Ben yine şiirlerinden, tiyatrolarından, hikayelerinden ve romanlarından başlamayı tavsiye ederim. Benim Necip Fazıl: Sıcak Yarada Kezzapkitabımdaki eserleri listesindeki sıralama tavsiye edeceğim sıralamadır.

Bu son kitabınızın ardından çalışmakta olduğunuz / çalışmayı düşündüğünüz bir konu var mı? Okurlarla paylaşmak ister misiniz?

Halen üzerinde çalıştığım bir kitabım var. Birkaç kitabı da düşünüyorum. Ama tamamlamak nasip olacak mı bilemediğim için konularını vermek istemiyorum.

“Hocaların hocası” olarak, özellikle Türk dili ve Edebiyatı Bölümünde okumakta olan öğrencilere tavsiyeleriniz nelerdir?

Artık öğrencilerin birebir içlerinde çok fazla bulunamıyorum. Fakat genel olarak günümüzün üniversite öğrencilerini hatta pek çok hocalarını da bildiğim için söyleyebilirim. En büyük eksiğimiz okumaktır. Sonra da yazmak geliyor. Günümüz insanı internet okuyor ve internete yazıyor. Bu da çok defa mahalle kahvesi gevezeliğini aşmıyor. Edebiyat öğrencileri en çok okuyan, okuması gereken gençler olmalıdır. Bu okumada da öncelik klasik değerlerdir. Klasiği çok genel manasında, dönemini kapamış, kabul edilmiş, benimsenmiş manasında kullanıyorum. Yerli ve yabancı edebiyat ve fikir eserleri. Tabii yine dil ve edebiyat öğrencileri için edebiyat tarihi, araştırma, tenkit ve yorum eserleri de okumaya dahil olmalıdır.

PROF. DR. ORHAN OKAY KİMDİR?

1931 yılında İstanbul’da doğdu. Vefa Lisesi’ni bitirdi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ve Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’nun Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu (1955). Artvin ve Diyarbakır liselerinde öğretmenlik yaptı. 1959’da Erzurum Atatürk Üniversitesi’nin Edebiyat Fakültesi’ne asistan olarak girdi. 1962’de Yeni Türk Edebiyatı doktoru, 1975’te doçent, 1988’de profesör oldu. 36 yıl çalıştığı Erzurum’dan 1994’te ayrılarak Sakarya Üniversitesi’ne geçti. 1996’da kendi isteğiyle emekliye ayrıldı. İslam Ansiklopedisi’nde redaktör olarak çalıştı. Orhan Okay’ın çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlanmış dört yüz kadar makale, kitap ve denemeleri bulunmaktadır.

Eserlerinden bazıları; Sanat ve Hayat, Abdülhak Hamid’in Romantizmi, İlk Türk Pozitivist ve Natüralisti Beşir Fuad, Batı Medeniyeti Karşısında Ahmed Midhat Efendi, Şeyh Galip-Hüsn ü Aşk, Sanat ve Edebiyat Yazıları, Mehmed Akif, Necip Fazıl Kısakürek, Kültür ve Edebiyat Dünyamızdan ve Konuşmalar’dır.

Görüntülenme: 622 Yayınlanma Tarihi: 23 Aralık 2014 Güncellenme Tarihi: 23 Aralık 2014 02:42:18