Osmanlı İstanbulu II Yayınlandı

II. Osmanlı İstanbul Sempozyum kitabı yayınlandı

İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin birlikte düzenlediği II. Uluslararası Osmanlı İstanbulu Sempozyumunun yeni bildiri kitabı neşredildi. Editörlüğünü Prof. Dr. Feridun M. Emecen, Prof. Dr. Ali Akyıldız ve Yrd. Doç. Dr. Emrah Safa Gürkan’ın yaptığı eser, 27-29 Mayıs 2014 tarihleri arasında geçekleştirilen Sempozyumun bildirilerini içeriyor.

Dünyanın dört bir yanında  akademisyenlerin katılımıyla gerçekleştirilen Osmanlı İstanbulu Sempozyum serisi, Osmanlı İstanbul’unun tarihini, sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmesiyle bir Türk-İslam şehri haline geliş sürecini aydınlatmak amacını taşıyor. Sempozyumda yapılan sunumlar, Osmanlı Devleti idaresindeki İstanbul’un tarihini, şehrin fiziki gelişimini, yerleşme şekli ve imarını, sosyal yapı ve gruplar ile ekonomik faaliyetlerini ve edebiyatını kapsıyor.

Bildiriler genişletilmiş makale olarak yayınlandı

Osmanlı İstanbulu II ise, İkinci Sempozyumun tebliğlerini genişletilmiş haliyle makale halinde sunuyor. Osmanlı İstanbulu II bildiri kitabının yayınlanması münasebetiyle, Öğretim Üyemiz Yrd. Doç. Dr. Emrah Safa Gürkan’la, Sempozyum ve kitap hakkında kısa bir söyleşi gerçekleştirdik. Sayın Gürkan, Sempozyumun organizasyon süreci, içeriği ve Osmanlı İstanbulu II kitabının yayınlanma nedenleri hakkında bilgi verdi. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyemiz Yrd. Doç. Dr. Emrah Safa Gürkan, Sempozyumun Düzenleme Kurulu’nun Akademik Sekreterliğini ve Osmanlı İstanbulu II bildiri kitabının editörlüğünü yürütüyor.

Konuşan: Ebubekir Tarhan

Osmanlı İstanbulu Sempozyumu, İstanbul’un fethi münasebetiyle organize edildi fakat sadece Fetih konuşulmadı. Bize biraz sempozyumun içeriğinden bahsedebilir misiniz?

Aslında Sempozyumun amacı, fetihten çok daha öte şehircilik tarihini ortaya koymaktı. Bu anlamda İstanbul’un tarihsel arka planını gösterebilmekti. Çünkü Tarih ve İstanbul çok popüler. Fakat bunların ikisi ne kadar popüler olursa olsun, yapılan bunca konferansa ve çıkarılan bunca kitaba rağmen akademik anlamda kaliteli bir ürün konulamadı. Bu eksikliğin farkındalığıyla bu sempozyumu düzenleyen Üniversitemizin isminin 29 Mayıs olması, yani İstanbul’un fetih tarihinin verilmesinden dolayı düzenleneme tarihi fethe denk getirildi. Ancak sempozyumda sunulan fetih, İstanbul tarihinde şüphesiz çok önemli bir olaydır ama sadece bir olaydır. Her sene Fetih üzerine konuşacak 50-60 kişi bulmak kolay değil. Her sene yapılan Osmanlı İstanbul’u sempozyumlarının bu anlamda fetihten, hem entelektüel hem bilimsel anlamda çok daha geniş bir yelpazesi var. Böyle olmak zorunda. Dünyanın çeşitli yerlerinde İstanbul ile ilgili çalışan bir sürü bilim adamına, konuları onlara bırakarak, bilimsel ve entelektüel bir forum ortamı sunmak istedik. Aynı zamanda tarih severleri, genç akademisyenleri, doktora öğrencilerini ve halkı İstanbul’un tarihi ve çeşitliliği hakkında bilgilendirmek istedik. Dolayısıyla ne sadece fetihle ilgili ne de sadece siyasi tarihle ilgili bir şey. Şehir tarihi, sanat tarihi, İstanbul’un müziği ve mimarisi, İstanbul’daki vakıflar, işgal altındaki İstanbul gibi konulara değinerek Osmanlının kendi medeniyeti ile ilgili, hem bir başkent olarak hem de bir Osmanlı şehri olarak İstanbul’u ele almak istedik. Dünya çapında yapılan araştırmaları konu alan bir şey sunmak istedik. 

Konuları da periyodik bir çerçeve de aldınız. 

İstanbul çok eski bir şehir. Tarihi Konstantin’den bile geriye gider. Biz Osmanlı İstanbul’unu ele almak istedik. Çünkü İstanbul üzerinde yapılan araştırmaların, bu dönemin daha az temsil edildiğini düşündük. Fakat bu Osmanlı İstanbulu üzerindeki çalışmaların sadece yerel çalışmalarla sınırlı olduğu düşünülmesin. Dünyanın her yerinde bu konuda araştırmalar yapılıyor. Bu anlamda katılımcılarımız da dünyanın bütün üniversitelerinden geldi ve panellerde bilimsel araştırmalarının sonuçlarını sundular. Sonuç olarak 400-500 yıllık bir kesit var. Bu da çok sınırlandırılmış sayılmaz. 400-500 yıl çok uzun bir zaman dilimi. Bir şehrin komple değişmesi demek. Osmanlılar geldiğinde bu şehirde bir tane camii bile yoktu. Şehrin örgüsü ve yaşam biçimi o denli değişmiş. Bu değişimi kavrayabilmeyi; gerek Osmanlının egemenliğinin gerekse de modernleşmenin şehre getirdikleri ve götürdüklerinin bilimsel olarak incelenmesini hedefledi sempozyum.

İstanbul deyince insanların aklına camiiler, saraylar veya hamamlar gelir. Fakat Osmanlı İstanbulu sempozyumlarında bunların dışında oldukça sıra dışı konular da ele alınmış.  

Bu sempozyumların güzelliği de buydu. Konuları biz belirlemedik. Konferanslarda bilim adamları bir bildiri hazırlar ve bunların özeti sunar. Siz de bu özetlerden beğendiklerinizi seçersiniz. Sunumlarda inanılmaz bir skalayla karşılaştık. Bu anlamda İstanbul’un mimarisi, camiileri, vakıfları, sarayları ve padişahları üzerine çok değerli çalışmalar yapıldı. Fakat bunun yanı sıra bizim aklımıza gelmeyecek şekilde çok zengin şeyler ortaya çıktı. Mesela karcı esnafları üzerine konuşuldu. Veya İstanbul surları konuşuldu. Bekar odaları gibi yeraltı İstanbulu ve suç dünyası da ortaya çıktı. Sadece İstanbul değil. Üsküdar ve Galata üzerine; ki Galata o zamanlar İstanbul’un Batı’ya bakan yüzü, ve oradaki Hıristiyan cemiyetler üzerine çalışmalar sunuldu. Dolayısıyla bilimsel kongrelerin amacı olan; ilk akla gelen konuların yanı sıra, fazla üzerinde çalışılmamış, çok zengin bir içerik konu edildi. Birçok şey, yeniden gün ışığına çıkarıldı. Sempozyumlar bu anlamda dünyada yapılan çalışmaları takip etmemize yardımcı oldu. Sempozyum bir sonuçtur, kimse bir konferans için çalışma yapmaz. Bu tür çalışmalar yapan insanlar, iyi bir duyuruyla akademik çevreleri şehir hakkında bilgilendirdi ve ortaya çok güzel sonuçlar çıktı. 

Osmanlı İstanbulu sempozyumlarında, mekanlardan ziyade şehrin sosyal, kültürel ve ekonomik boyutlarına da ayrı bir önem verilmiş görünüyor. 

Osmanlılar üzerine en büyük kaynaklardan biri Şeriyye Sicilleri. Biliyorsunuz kardeş kuruluşumuz İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) bunların bazılarını yayınladı. Basılmayan daha birçoğu var. Buradan sosyal hayat üzerine çok zengin şeyler ortaya çıkıyor. İstanbul hakkında yazan Seyyahlar veya Vakanüvisler var. Yani eser çok. Tamam, mimari veya siyasi tarih üzerinden oturmuş bir algımız var. Ama bunun dışında, bu kaynaklardan bir sürü suç unsuru vakalar ortaya çıktı. Sanatla mesela musiki ile ilgili birçok unsur ortaya çıktı. Gündelik yaşam ile ilgili birçok şey ortaya çıktı. Çok ilginçtir, İstanbul’da çalışmış turist rehberlerine hiç aklımıza gelmeyecek ülkelerden gelen seyyahlara da rastlayabiliyorsunuz. Bu tür konuları görmemizi sağlayacak birçok eser ortaya konuldu. Sempozyum olduğu için de, bir çok bilim adamı ve katılımcı yapılan paneller sayesinde interaktif bir ortam içerisinde oldular. Böylece birbirleriyle iletişim halinde olarak bilimsel alışverişe de imkan sağlamış olduk.

Sempozyumlarda şehire sadece İstanbullunun değil, Batılının ve Doğulunun da gözüyle bakılmış. Bu da konferansı akademisyen olmayanlar için de ilgi çekici kılıyor. 

Çok talep gelen bir konferanstı. Birincisi için 200’e yakın öneri geldi ve biz aralarından 70 tane seçtik. Öneri yapanlar akademik kariyer yapmış kişilerdi. Sadece İstanbul değil, tüm Türkiye ve dünyadan akademisyenler geldi. İlk konferansımıza 40-50 kişi katılmıştı. İkincisine ise dünyanın dört bir yanından 75 tane akademisyen geldi. Bunların hep alanlarında uzman insanlar. Buraya belli bir akademik kredibiliteyle geldikleri için yıllardır oluşturdukları akademik kültürü bize yansıtmakta yabancılık çekmediler. Ve çok ilginç şeyler ortaya çıktı. Mesela Hollandalı bir bilim adamı, Hollanda arşivinden burada yaşamış bir Hollanda elçisinin, tüketimiyle ilgili bilgiler buldu. Bir başkası kendi ülkesinden bir gezgin ile ilgili bir sunum yaptı. Yani tek bir ekolden gelmiş bir grup araştırmacının göremeyeceği bir zenginlik, birçok kanaldan bir araya geldi. Zaten bu konferansın amacı da budur. Yoksa insanlar bunları zaten başka yerlerde yayınlayabilirler. Önemli olan bu insanları bir araya getirip birbirleriyle entelektüel diyaloğa sokmak. Özellikle şehir ile ilgili; şehrin nasıl büyüyeceği, nasıl gelişeceği, kentsel dokusuyla ilgili tartışmalar yapıldı. Aynı zamanda tarihi alanda da, hiç olmadığı kadar popüler olduğu bir dönemde, bu alanda bir boşluk olduğu da bariz. Bunu da kaliteli bir şeyle doldurmak, yani tekrara gelmiş kolay satılır şeylerle değil de, daha entelektüel içeriği olan bir şeyle doldurmaktı amacımız ve bunu gerçekleştirdik.

Anlaşılan akademisyenleri davet etmek için ikna gücüne gerek duymadınız.   

Hayır. Biz zaten kimseyi davet etmedik. Sadece bir konferansımız var diyerek bilgilendirdik. İSAM’ın köklü bir isminin olması da rol oynadı. Aynı zamanda İstanbul’un merkezi konumunda olmamız da etkiliydi. İstanbul zaten herkesin turist olarak da bilim adamı olarak da gezmek istediği bir şehir. Burada ki entelektüel ortama da dahil olmak isteniyor. İstanbul’a bir akademisyen turizminin yapıldığını da belirtelim. Her sene dünyanın çeşitli yerlerinden buradaki eğitim kurumlarına, arşivlerine ve vakıflara gelenler var. Özellikle tarihçiler ve sanat tarihçileri buraya akın ediyorlar. Ciddi bir akademisyen göçü var. Bundan da yararlandığımızı düşünüyorum. 

Bildirileri nasıl değerlendirebiliriz? Yeni bulgular ve tezler var mı aralarında?

Biz orijinalliği ön planda tuttuk. Size bildirinin bir sayfa veya birkaç paragraflık özeti gelir. Sempozyumun Bilim Kurulunda da bu alanda önemli kariyere sahip hocalarımız var. Bunları orijinalliğine göre ve tabii yapılabilirliğine göre değerlendirdi. Bu anlamda yeni olmasına ve malum-u ilan olmamasına dikkat edildi. Sonuçlarını da aldığımızı düşünüyorum. 

Sempozyumun sonunda araştırmanın dışına çıkılarak edebi konuşmalar da yapılıyor. Bundan biraz bahsetmek ister misiniz?

Sempozyumda açılış ve kapanış konuşmaları özel olarak dizayn edilir. Her iki konuşmalarda da İstanbul üzerine İstanbullular konuştu. Açılış konuşmasını Kemal Beydilli hocamız yapmıştı. Beydilli imparatorluğun son yüzyılını anlattı. Zaten kendisinin uzmanlık alanı da budur. Bir saat süren çok güzel bir konuşmaydı. Kapanış konuşmasında da 5 konuşmacımız vardı. Bunlar da yine çeşitli yazarlar ve entelektüeller. Kendi yaşadıkları İstanbul’u anlattılar. Çocukluklarının İstanbul’unu. İçlerinde gayrimüslimler de vardı. Mesela Mihail Vasiliadis ya da Mıgırdiç Margosyan gibi. Bunlar hatıralarda kalan İstanbul’u anlattılar. Bir konferansta bu tür entelektüel faaliyetlerin olması da güzel. Çünkü tarihçi belgeyle yazar. Bu anılar da belgedir. Bir kitapta okuyacağınıza dinlemiş oluyorsunuz. Konferansı cazip kılan akademik çalışmaların dışında da faaliyetlerimiz oldu. Burada İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin imkanlarını da kullandık. Topkapı Sarayı’nın birinci avlusunda çok güzel bir açılış yemeği verildi. Buna devlet erkanı da katıldı. Bunun yanı sıra katılımcılarla birlikte Boğaz turu yapıldı. Bu tür aktiviteler ile de hoş bir ortam oluştu. Akademisyenler sadece sunumlarını yapıp gittiklerinde entelektüel alışveriş ortamı da gelişmiyor. Bu anlamda zor bir işi başardığımızı ve bir sürü insanı bir araya getirip bu alışverişi sağladığımızı düşünüyorum. 

Sunumları dinlediğimiz/okuduğumuz zaman İstanbul’un herhangi bir başkent veya şehir olmadığı sonucuna varılıyor. İstanbul’u özel kılan ne?

Evet. İstanbul çok özel bir yer. İmparatorluklara başkent yapmış. 3 din bir arada yaşamış; bu bile çok önemli. Fakat başka bir şekilde, İstanbul’un bizim görmediğimiz ne kadar değişik yanları olduğunu, İstanbul medeniyetinin çok geniş bir yelpaze olduğunu, çalışan akademisyenleri bile şaşırtacak sürekli yeni şeylerin bulunduğunu göstermek istedik.  

2013 yılında I. Osmanlı İstanbulu Sempozyumu gerçekleştirildi. 2014 yılında ise II. Sempozyum düzenlendi. Bunun nedeni birincisinin başarısı mıydı? 

Başlangıçta her sene yapılsın şeklinde planlanmıştı. Çok da talep olunca formatını değiştirmeye de gerek kalmadı. Sempozyum artık her sene olacak. Bu öğrenciler için de çok yararlı olacak. Sonuçta hepsi sempozyuma katılabilecek. Üniversitemiz sosyal bilimlere ve özellikle tarihe çok önem veriyor. Bundan dolayı zor bir organizasyon olsa da biz bundan zevk alıyoruz. Sonuçta yeni bir üniversiteyiz. Fakat çok geniş yelpazesi olan değerli akademisyen hocalarımız var. Önümüzdeki bilimsel entelektüel altyapıyı bir şekilde bir faaliyete dönüştürmüş olduk. Sonuçta her öğrenci derse giriyor ve ders alıyor ama böyle bir aktiviteyi sağlayarak hem öğrencilerimizin hem de hocalarımızın diğer akademisyenlerle temas kurması için önünü açmış olduk. Üniversitelerin de yapması gereken budur. Özellikle İstanbul’da olmanın avantajını kullanan üniversiteler. İstanbul ile ilgili birçok faaliyet yapılıyor. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi gibi müstesna bir eseri çıkarmış İSAM’ın kardeş kurumumuz olmasıyla da biz böyle bir misyon üstlendik. İstanbul için yapılan faaliyetlerin entelektüel eksikliğini doldurmak istedik. Zaten bu sempozyumları düzenleyenler önceden de bir çok konferans düzenledi. Yani işini bilen insanlar çalıştığı için herhangi bir aksama yaşanmadı.

Sempozyum sonrası nasıl bir geri dönüş aldınız? 

Gelen insan tarafından hiçbir olumsuz geri dönüş almadık. Bu çok net. Esas sorunumuz ne kadar insana ulaşabildik ve nasıl ulaşabiliriz? Sonuçta kampüsümüzün kaldıracağı kişi sayısı belli. 18 milyon kişi yaşıyor bu şehirde. Sempozyumda yapılan sunumları Youtube’a koyduk. Bildirimleri kitap olarak basıyoruz. Binlerce kitap basıldı ve kütüphanelere dağıtıldı. Birinci sempozyumun kitabını Amerika’da yüzlerce üniversiteye dağıttık. Türkiye’de de hemen hemen bütün üniversitelere gitti. Reklam ve tanıtım kampanyalarımız oldu. Dışardan gelenler oldu tabii ama kampüsün kaldırabileceği sayı belli. Bundan dolayı internetten canlı yayın yaptık. Dolayısıyla izlemek isteyen her şekilde erişebilir. Yani geri bildirimlerde bir sorunumuz yok. Daha çok heveslisine nasıl ulaşabiliriz üzerinde duruyoruz. 

Sempozyumların hacim ve süresi için kendinize bir sınır koydunuz mu?

Bu anlamda bir sınır koymadık. Sempozyumlar kurumsal bir şekilde gerçekleşti. Tabii önümüzdeki sempozyumların ne göstereceğine de bağlı. Belki konu olarak bir sınır getirilebilir. Yapısı belki değişebilir. Mesela ilki 40 kişiydi, bir sonrası iki kat daha fazla oldu. Belli tecrübelerle bazı şeyler yeniden şekillenebiliyor. Hesaplayamadığınız şartlar da olabiliyor. Ama çok zengin bir konu ve çok uzun süreler de yapılabilecek bir organizasyon. 20-30 yıllık bir dönem içerisinden birçok konu çıkıyor. Bunu 500 yıla yaydığımız zaman sonu açık oluyor. Hâlâ yeni materyallere rastlayabiliyoruz.

Sempozyumlardan sonra sunulan bildirileri bir araya getiren bir kitap yayınlıyorsunuz. Böyle bir kitaba neden ihtiyaç duyuldu?

Latinlerin bir sözü vardır: Söz uçar yazı kalır. Bu anlamda da önemlidir. O söz uçmayıp kalsın diye yazıya döküldü. Bildirimler sunumdan daha etraflıca bir şekilde, genişletilerek makale haline getirildi. Yaklaşık bin sayfalık bir kitap oldu. Makalelerin yanı sıra açılış ve kapanış konuşmaları da kitapta yer buldu. Yararlı olacağını inandığımız bir eser oldu. İkinci sempozyum kitabı da bugünlerde yayınlandı. Kitabımızı yine birçok üniversite ve kütüphaneye dağıtacağız. Piyasaya sürülmeyecek fakat ilerde pdf olarak internete koymayı düşünüyoruz. Bu yoldan da herkes bu kaynaktan yararlanabilecek.

Görüntülenme: 714 Yayınlanma Tarihi: 9 Ocak 2015 Güncellenme Tarihi: 9 Ocak 2015 11:10:39